top of page

Sonbahar

  • Yazarın fotoğrafı: Ahmet Yagci
    Ahmet Yagci
  • 15 Ağu 2022
  • 4 dakikada okunur

A cat looking at a window

Pazar sabahları birçok kişinin aksine erken kalmayı severim ben. Herhangi bir nedenden geç kalkacak olsam bir suç işlemiş gibi hissederim. Bu düşüncemin temelinde yatan şey hafta sonu tatilinin son günü olması dolayısıyla günün bize sunacaklarından maksimum faydalanmak. Ayrıca Pazar geceleri uyumakta zorlanırım. Hafta sonu yaptıklarımı gözden geçirmek ve hafta içini planlamakla meşguldür zihnim. Meşgul bir zihinle uyumak çok güçtür ve hayallere ihtiyacım olur uykuya dalmak için. Hayaller ise önce başka bir boyutta var olur, daha sonra gelirler bizim dünyamıza. Onları bizim gerçekliğimize getiren şey ise sadece kendimizizdir. Erken kalkmak istememin bir nedeni de Pazar geceleri daha rahat uyuyabilmek belki de bilinçaltımda. Hayallerime dalabilmek içinse zihnimi rahatlamam gerek.


07:10

Yine erken kalktığım sabahlardan biriydi. Eşim ve kızım bir gece önce konsere gittiği için geç dönmüşler ve akşam eve getirdikleri yorgunlukları ile mışıl mışıl uyuyorlardı. Mevsimlerden sonbahar ve aylardan Ekimdi. Neredeyse Kasım girecekti ancak hava halen ılıktı, sobalar henüz var gücüyle yanmaya başlamamıştı. Yağmuru da topraktan esirgeyen bir sonbahardı. Yaz sanki hiç gitmek istemiyordu, kış da gelmek. Yataktan çıktıktan sonra hafif bir serinlikle irkilmekten hoşlanırım. Ayaklarınız yere bastığında bir üşüme ile kendinize gelirsiniz. Musluktan akan su belli bir sıcaklığa ulaştığında önce ellerinizi ısıtır, sonra da yüzünüze serpersiniz. Önce soğuk, sonra sıcak. Önce akşam, sonra sabah. Önce suç, sonra ceza.


Hayatımızda içimizde taşıdığımız zıtlıklarla anlam bulmuyor mu?


Zemindeki soğuk olmasa nereden bileceğiz kıymetini yüzümüze vurduğumuz sıcacık suyun?


Elimiz yüzümü yıkayıp kendimi mutfak kapısına attım. Bahçeye açılan kapıyı hızla açıp gözlerimi kapadım ve içime derin bir nefes çektim. Henüz üşütmüyordu hava insanı. Bir nefes, ardından bir nefesi daha yavaşça içime çektim. Hava aydınlanmaya başlamıştı ama güneş henüz yüzünü göstermemişti. Her sabah karşımızdaki tepeden yeni bir güne doğardı. Bugün karşı tepenin üzerini kaplayan bulutlar arasında kalmıştı. Bulutların rengi gri ile beyaz arası alacalı idi. Sonra gözüm havada uçmakta olan bir kuş sürüsüne takıldı. Onlar da erkenciydi benim gibi. Nereye gidiyorlardı acaba bu saatte? Evimizin üstüne doğru ilerleyip hızla gözden kayboldular. Mutfak kapısının önünde duran terliklerime baktım, içerisinde bir top yumağı olmuş bir böcek vardı. Bugünlerde hem bahçeyi hem de evin içerisini istila etmişlerdi böcekler. Normalde az çok seçilebilen birçok ayağı ile yürürken, dokunacak olursanız kendisini yusyuvarlak kapatıyordu. Hafifçe vurduğunuzda bir top gibi ileriye fırlıyordu. Bahçenin içerisindeki çimlere kendisini yavaşça bıraktıktan sonra terliklerimi giydim ve bahçeye çıktım. Bahçemiz büyük sayılırdı ve çimle kaplıydı. Çimler kesilmeyeli nerdeyse bir ay olmuştu. Yazın bitmesi ile artık kesmiyor, sulamıyorduk. Bu nedenle bize küsmüş müydü acaba? Savruk rüzgarların getirdiği her tohumu sorgulamadan kabul etmiş, birçok kesiminde farklı farklı bitkilere yer açmıştı. Hayatın içerisindeki canlılığın, hayatın kendi başına bırakıldığında nasıl da akıp devam ettiğinin farkındalığına vardım. Hayatın devam etmek için hiçbir dış desteğe ihtiyacı yoktu. Doğa mükemmel bir düzen içerisinde varlığını sürdürebiliyordu. Nerelerden gelip de yeşerdiğini bilemediğim ayrık otları temizlemek geldi içimden. Birkaç tanesini isteksizce söküp attım ama sabahın bu saatinde temizlenemeyecek kadar çoktular, vazgeçtim. Gözüm ceviz ağacından düşen yapraklara ilişti. Çok değil altı yedi hafta önce üzerlerinde irili ufaklı cevizler vardı. İlkbaharda minik bir çiçek olarak başladıkları yolculuklarını gün ve gün takip etmiştim. Acele etmeden yavaşça büyüdüler. Bazıları ikizdi. Yemyeşil bir kabukla kaplanmıştılar. Güzün girmesiyle önce yapraklarla birlikte kahverengi siyaha benzer bir tona girdiler ve çatladılar. Toplanma zamanı gelmişti artık. Şimdi ise kışa hazırlanıyordu ceviz ağacı. Yaprakların çoğu ton atmış, birçoğu kendini yere salıvermişti. Birkaç ay sonra da tamamen kuru dalları ile uykuya dalacaktı.


Sabahın sessizliğini aniden bir motor sesi bozdu. Evimizin karşısındaki tepelik tarlaydı aynı zamanda. Mevsimine göre ayçiçeği, buğday veya kanola dikilirdi. Yazın olgunlaşan başaklar toplanmıştı ve toprağın hazırlanması gerekiyordu. Mavi renkli, büyükçe bir traktör tarlayı sürmeye başladı. Üzerlerinde gezinmekte olan birkaç martı ses çıkararak havalandılar. Dört bir yanımızda beslenen farklı evlerdeki köpeklerden birkaçı havlamaya başladı. Ilık bir rüzgar başladı, güzel bir gün olacaktı besbelli. Hava hiç üşütmüyordu. Yaz gitmek istemiyordu. Oysa ki orta sert esen bir rüzgarla taşlık bir kaldırımda titreyerek yürürken ayağınızın altında çıtır çıtır ezilen yaprakların mevsimidir sonbahar. Rengi kahverengi, kokusu islidir. Uzun süredir kömürlüklerde saklanan sobaların yavaş yavaş odalarda kurulmaya başlandığı, havanın sinsice soğuğa çaldığı, yazın canlı renklerinin nöbetlerini pastel renklere devretmeye başladığı muhteşem bir geçiş sürecidir. Mutfak kapısının önündeki sandalyelerden birine oturdum ve sonbaharı düşündüm. Ne kadar keyifli mevsimlerin birbiri ardına nöbet tutmaları hayatımızda.


Sonbahar.


Mevsimlerin en güzelidir bazılarına göre. Ayrımcılık yapmak gelir mevsimler arasında insanın. En güzel yemekler yenmek, en özel giysiler giyilmek istenir. Yazın üzerinize yapışan sıcak ve nemini terk etmek ve yeni bir sevdaya yelken açmak gibidir güzü karşılamak. Bir tren istasyonunda heyecanla sevgilinizi beklemek gibidir gelmesini beklemek. Eski zamanlarda yaşanan özlemleri, kavuşma heyecanlarını ancak güzün otantik havasında hissedebilirsiniz. Dostlarınızla eski günleri yad eder, sobaların üzerinde çıtır çıtır kızaran kestanelerin kokusunu, bol köpüklü bir Türk kahvesini yudumlarken derin derin içinize çekersiniz. Dışarıdaki rüzgar, soğuk hava, camlara sabırsızca vuran yağmur damlaları sizi nasıl kıskanır bir bilseniz?

Gürül gürül harlayan sobanın ısısını iliklerinize kadar içinizde hissettiğinizde kızaran kulaklarınız sizlere kimleri hatırlatır bu mevsimde?


Herkes bir telaş içerisine girer. Kimi çocukların okul derdinde, kimi ucuza kışlık odun kapatma, kimisi ise kışın sert ayazı, karları, donları, fırtınaları gelmeden yazlık giysileri sandıklara kaldırma derdindedir. Yazlıklardan dönenler yollarda sıraya girerler güzü karşılamak için. Kapalı gişe oynayacak romantik Amerikan filmlerinin setleri parkları işgal etmeye başlar bu mevsimde. Gelecek yazın katalog çekimleri için soğuyan şehirlerden sessizce kaçmaya başlar modacılar. Kendilerini mavisi ve yeşili hiç eskimeyen tropikal adalara atarlar pür telaş. Oysa neler kaçırdıklarının bir farkına varsalar?


Hüzün ve acılar yaralı kalplerde depreşir, kökü kuruyan aşkların yaprakları birer birer kopar dallarından. Bazı aşklara ise nimet olur yağan ilk yağmurlar ve suyu bir sünger gibi çeker kalpler aşkı yaşatmak için. Romantizm tüm sokakları işgal eder, her köşe başında farklı bir aşk yaşanır. Yağmurun altında şemsiyesiz yürümek ister insan. Islanmak ve tüm kederlerinden arınmak, üzerindeki tüm acıları toprağa salıvermek, yenilenmek ister.


Hayallerin gerçekçi dünyasında yaşayan biri için güz mevsimi kadar doyurucu başka bir zaman aralığı var mıdır?


Şiirler, öyküler, romanlar birer birer filizlenir dimağlarda. Kök salıp, çiçek vermesi ise bir sonraki güzü bulur bazen. Güzün açan çiçekler hayal bahçelerinde yetişir. Bu harikulade tomurcukları görmek istiyorsanız mutlaka yaşantınızın çevresine hayallerinizden bir bahçe kurun dostlar.

Hayat, aşk, hayaller, heyecan, telaş ve değişim...


Sonbahar.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


IMG_3093.JPG

Ruhlarınız şarkı söylerse eğer, hayat sizleri dansa kaldıracaktır. 

Gelin beni yakından tanıyın :)

Let the posts
come to you.

Thanks for submitting!

Let me know what's on your mind

Thanks for submitting!

© 2023 by Turning Heads. Proudly created with Wix.com

bottom of page