top of page

Rüzgar, Huş Ağacı ve Minik Kuş

  • Yazarın fotoğrafı: Ahmet Yagci
    Ahmet Yagci
  • 21 Ağu 2022
  • 3 dakikada okunur

ree

Yazın veda etmeye hazırlandığı bir günün sabahında huş ağacının yapraklarını cömertçe hışırdatan bir rüzgar ile uyanıyorum güne. Ara ara azalan ara ara artan bir tempoda etkisi altına alıyor ağacın yapraklarını. O hışırdayan yapraklar olmasa nasıl var olacaktı rüzgar? Rüzgar olmasa nasıl var olacaktı yapraklar? Varlıklarını birbirlerine borçlu olduklarının bilince içerisinde mükemmel bir uyum oluşturuyorlardı bu sabah.

Kahvemden bir yudum aldım. Bir yüzünde şehrin apartmanlarının kara kalem çizimi ile üst yüzeyi siyah geri kalanı beyaz olan yuvarlak bir emaye kupada içmeyi seviyorum kahveyi. Kahvenin farklı tonlardaki kahverengiliğine en çok yakışan renk olduğunu düşünürüm beyazın. Kahvenin bıraktığı halka izler kaplar beyazlığı. Kahvemden bir yudum daha aldıktan sonra yolunu kaybetmişçesine huş ağacının en tepesindeki dala konarak öten bir minik bir kuşun ötüşünü duyuyorum. Kahve tonlarında kanatlarının rengi. Rüzgarlar çıkınca yuvalarına çekilirler oysaki kuşlar. Öylesine yalnız, öylesine bir şeyler anlatmaya çalışan bir ton var ki sesinde kendi yalnızlığımı unutuyorum. Gözüm huş ağacının görüntüsünü bire bir yansıtan cam masanın üzerindeki kitaba takılıyor. Kitapların hayatımın her köşesinde yer almasını istediğimden olsa gerek etrafımda olmaları hep hoşuma gider. O an okumasam bile yanımda olmaları rahatlatır beni. Küçüklüğünden beklenmeyecek bir ses tonu ile ötmeye devam ediyor minik kuş. Huş ağacının hışırtısını bastırmak istercesine kuvvetli bir tonda. Aynı zamanda sımsıkı tutunmuş dalına rüzgarda savrulmamak için. Gözlerimi kapıyorum bir an için ve zihnimi bir kenara bırakıyorum. Rüzgar, huş ağacı ve minik kuş yetiyor bana. Gözlerim kapalı olsa da, zihnimin terk ettiği hiçlik içerisinde kendine yer buluyor varlıkları. Hiçlik içerisinde eriyor ruhum. Rüzgar ise sert esmeye devam ediyor. Bazen de yokluyor beni ve kesiliyor. Nazlı bir sevgili edasıyla kendini özletmek istercesine çekiyor kendini. O anlarda ancak kendine yer bulabiliyor Ağustos ayının kararsız sıcaklığı. Gökyüzünü delercesine bir ses tonu ile bulutların arasından bir görünüp bir gözden kaybolan bir uçağın sesi ile kendime geliyorum tekrar. Açık ve soluk bir mavi tonunda gökyüzü bugün. Ağustos ayına ait olmayan bir rüzgarın savurduğu beyaz bulutlar cömertçe yerleşmişler göğe. Aceleleri varmışçasına hızla hareket ediyorlar. Rüzgar onları ait oldukları topraklara doğru sürüklüyor.

Gözüm tekrar huş ağacına takılıyor. Öyle bir ağaç ki ince uzun bir dalı göğe doğru uzanıyor. Önceleri bakımsızlıktan sol tarafındaki tüm dalları kurumuş ve kesilmiş. Sağ yanındaki dallar ile hayat tutunmuş. Bir yanı boş, diğer yanı ise hayata sımsıkı tutunmayı başarabilmiş yeşil ve ince uzun gür yaprakları ile rüzgara meydan okuyor. Bundan cesaret alan sol taraftaki bir dal ise tekrar canlanıyor günden güne. Rüzgardan sakınmak istercesine kafasını göğe doğru kaldırmış, dalının taze ve kırılgan yeşilliğini sert ve olgun bir kahverengiliğe bırakacak zaman içerisinde. Şu anda olmasa da ileride minik kuşun konabileceği bir kalınlığa erişecek. Rüzgara karşı direnebilir ve büyütebilirse kendini. Minik kuş direniyor hala. Pençeleri ile sımsıkı tutunduğu dalın kendisine ihanet etmeyeceğinin bilinci içerisinde rahat ve güven içerisinde.

Dün gördüğüm farklı bir kuşu hatırlıyorum o an. Rüzgarın sertliğine daha fazla dayanamamış kanatları kırılmış. Çalılığın içerisinde çıkardığı sesle fark ediyorum onu. Uçamamasına rağmen ayakları ile hayata tutunuyor. Ürkek hali ile yanına her yaklaştığımda hızla çalılıklar içerisinde kendini kaybettirmeye çalışıyor. Güvende hissettiği evinden, göklerden çok uzak. Toprağın kendisi için ne getireceğinden emin değil. Kuşlar için bahçenin dört bir tarafına serpiştirdiğim yemler ile kendini beslemeye çalıştığını fark ediyorum. Yanına yaklaşır gibi olduğumda kendini çiçeklerin arasına gizlemeye çalışıyor. Bir an da olsa gözlerim minik gözlerine ulaşıyor. Öylesine çaresiz bakışlar ki etkilenmemek elde değil. Uçmadan daha fazla nasıl hayatta kalabilir ki? Ellerimle yakalamaya çalışsam da öyle hızlı hareket ediyor ki çalılıkların arasında kendini kaybettiriyor yine. Kim bilir belki de yem olacak etrafta dolaşan tekir kediye. Belki de yine kanatlarını açıp havalanacak göğe. Çalılıkların arasına bir avuç yem serpiştiriyorum biraz daha. Hayat tutunabilmesi için elimden geleni yaptığıma emin olmak istiyorum. Çünkü onların yeri gökyüzü. Rüzgarlar ile sağdan sola savrulan bulutların dostu onlar. Ağacın dalları öksüz kalır gittiklerinde. Ben de öksüz kalırım rüzgar, huş ağacı ve minik kuş olmadan.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


IMG_3093.JPG

Ruhlarınız şarkı söylerse eğer, hayat sizleri dansa kaldıracaktır. 

Gelin beni yakından tanıyın :)

Let the posts
come to you.

Thanks for submitting!

Let me know what's on your mind

Thanks for submitting!

© 2023 by Turning Heads. Proudly created with Wix.com

bottom of page